Hadislerin Dinin Kaynağı Olduğunu Delillendiren Ayetler ve Bu Delilleri Çarpıtanlara Cevaplar:

Hadislerin Dinin Kaynağı Olduğunu Delillendiren Ayetler ve Bu Delilleri Çarpıtanlara Cevaplar:
      
--- Rasulüme Uyun ki, Doğru Yolu Bulun

• Rasulüme uyun ki, doğru yolu bulun! (Araf Suresi, 158; Nur Suresi, 54)

• De ki; ‘Eğer siz Allah’ı seviyorsanız, hemen bana uyun ki, Allah da sizi sevsin. (Ali İmran Suresi, 31)

       Ayette Allah, sadece Kuran’a uyun dememiş, Rasul’e uyma emri de  vermiştir. Demek, Rasul’ün uyulacak bir şeyleri var ki bu şeylere elbette hadis-i şerif kaynaklarından ulaşabiliriz. Çünkü, Hz.Peygamber (sav) Kuran’a ekleme yapamaz. “Rasule uyun” emri sadece Kuran’da yazılan Rasulle ilgili konulardan ibaret olsaydı, yani eğer "Rasul Kuran’da yazılanlara uyar ondan başkasına uymaz, kendi farklı iş yapmaz. Rasule uyunca sadece Kuran’da yazılanlara uyulmuş olunur" denilirse, biz de deriz ki; "O zaman Rasule uyun ve doğru yolu bulun" diye ayrıca zikretmek yerine sadece "Kuran’a uyun ve doğru yolu bulun" denilirdi. Çünkü, Rasul sadece Kuran’a uyuyorsa  “Rasul’e uyma” emrinin bir anlamı olmazdı ve “Rasul” kelimesinin ayrıca zikredilmesi anlamsız olurdu. Anlamı olan kelime “Kuran’a uyun” ifadesi olur ve ayette “Peygambere(sav) uyun” demek yerine “Kuran’a uyun ve Peygamberi örnek alın” tabiri kullanılırdı; ancak böyle bir ifade söz konusu değildir.

       Kuran’da “Rasulü örnek almak” tabiri kullanıldığı gibi (Ahzap Suresi, 21) “Rasule uymak” tabiri de ayrıca zikredilmiştir. Demek ki, Hz.Peygamberin (sav) Kuran’da yazanlar dışında uyulacak bir şeyleri var ve Allah, “Rasule uyun” emri verdiyse öyleyse bu uyulacak şeylere kıyamete kadar gelecek bütün müminlerin ulaşması gerekir. Çünkü, İslam’ın evrenselliği bunu gerektirir. Bu da bizlere Hz.Peygamberi(sav) ve hükümlerini tanıtan, anlatan hadis-i şerif kaynaklarının dine kaynak olması gerektiğini delillendirir.

--- İnsanlara Açıkla Diye Kuran’ı Sana İndirdik

• İnsanlara açıkla, beyan et  diye Kuran’ı sana indirdik. (Nahl Suresi, 44)

       Ayet, açıkça Kuran’ın Peygamberimiz (sav) tarafından açıklanacağını beyan etmektedir. Hz.Peygamber (sav) Kuran'ın açıklayıcısıdır ve Hz.Peygamber (sav) bu açıklamalarını Kuran’a ayet olarak yazdıramayacağına için elbette bu açıklamalar hadis-i şerif kaynaklarından elde edilecektir.

       Mesela, "Namazları ve orta namazını koruyun, gönülden bağlılık ve saygı ile Allah'ın huzuruna durun. Eğer (bir tehlikeden) korkarsanız, yaya yahut binmiş olarak kılın; güvene kavuştuğunuz zaman ise bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği şekilde Allah'ı (namazınızda) anın" (Bakara Suresi, 238-239).

       Görüldüğü gibi burada, Yüce Allah, namazların ve özellikle orta namazının (yani Hz. Peygamberin tefsiriyle ikindi namazının) her yönüyle en güzel bir şekilde kılınmasını emrettikten sonra, yolculuk sırasında herhangi bir tehlikeden korkulduğu takdirde yaya yahut binmiş olarak namaz kılınabileceğini, ama tehlike geçtikten sonra, kendisinin öğrettiği şekilde namazın normal bir şekilde kılınmasını emretmektedir. Buradaki "size öğrettiği şekilde" ifadesi dikkat çekicidir. Bilindiği gibi namazın rekat sayıları, başlangıcı - bitişi gibi ayrıntıları Kur'ân'da tafsilatlı, detaylı olarak öğretilmemiştir. O halde, Hz. Peygamber'in bu konuda, Yüce Allah'tan Kur'an'ın dışında da Cebrail vasıtası ile birtakım ilave bilgiler almış olması muhakkaktır. Nitekim, rivayetlerde Cebrail Aleyhisselam'ın Hz. Peygamber'e gelip beş vakit namazı her şeyiyle bizzat tatbikî olarak öğrettiği rivayetler de mevcuttur. (Buhâri Bed'ü'l-Halk, 6; Müslim, Mesâcid, 166; Ebû Dâvûd, Salât, 2; İbnu Mâce, Salât, 1; Müsned, I, 333, 111, 30.)

       Hz. Peygamber de aynı şekilde bunu ashâbına öğretmiş ve: "Beni namaz kılarken nasıl görüyorsanız öyle kılınız." buyurmuştur. (Buhârî, Ezân, 18)

       Başka bir örnek, Peygamberimiz (sav), “İnanıp da imanlarına herhangi bir haksızlık bulaştırmayanlar var ya, işte güven onlarındır ve onlar doğru yolu bulanlardır.”( En’âm Suresi, 82) ayetindeki “haksızlık (zulüm)” kelimesiyle neyin anlatıldığını şu şekilde açıklamıştır:

       “Ayetteki “haksızlık (zulüm)” kelimesinden kast edilen, insanın kendisine veya başkasına yaptığı haksızlık değildir. Haksızlıktan maksat şirktir. Siz, Lokman’ın oğluna söylediği, “Yavrucuğum! Allah’a ortak koşma. Doğrusu şirk, büyük bir zulümdür…”( Lokman suresi, 13. ayet.) sözünü işitmediniz mi? (Buhârî, İman 23.) Buyurarak ayette, pek çok kişiler tarafından farklı anlaşılabilecek bir mesele açıklığa kavuşturulmuştur.

       Diğer bir örnek, Cuma suresinde “Cuma günü namaz için çağrı yapıldığı zaman, hemen Allah’ın zikrine koşun ve alışverişi bırakın.” ayetiyle Cuma namazının farz olmasının sadece erkekleri bağlayan bir hüküm olduğunu ve bu namazın ayette  belirtilmemiş olan kuşluk vakti mi kılınacağı, yoksa öğle vakti mi ya da ikindi vakti mi kılınacağı konusunu Hz. Peygamber açıklamıştır.

       Bu açıklamaları da hadis-i şeriflerle sahabelere bildirmiştir. "Bu açıklamaların Peygambere (sav) ait olduğunu nereden biliyorsunuz?" gibi spekülasyonların ise hiçbir mantıklı tarafı yoktur. Ayet, Hz.Peygamberin( sav) ayetleri açıklayacağını söylediyse bu açıklanacak ve bu açıklamalar kıyamete kadar gelecek tüm müminlere ulaşacaktır. Kişi sahabelerin aracılığıyla mesela fıkıh hükümleri haline gelmiş bu tür açıklamalara güvenmezse, bu sözü, “Allah vaadini tutmadı ve ümmet bu açıklamalardan habersiz kaldı.” anlamına gelir ki bu söz de İslam’ın evrenselliğine uymaz. Böyle bir iddiadan Allah’a sığırız.

--- Rasule  İtaat Eden Allah’a İtaat Etmiş Olur

• Rasule  itaat eden Allah’a itaat etmiş olur. (Nisa Suresi, 80)

       Kuran’da Hz.Peygamberin (sav) de uyulması gereken emirlerinin olduğunu ve dolayısıyla hadis-i şeriflerin hak olduğunu delillendiren pek çok ayetten birisi de Nisa Suresi 80. ayettir. Ayette Hz. Peygambere (sav) itaatin “Allah’a itaatten” ayrıca zikredilmesi gösterir ki Allah, itaat edilecek meseleleri sadece Kuran’da belirtmemiştir. Çünkü, ayette “Kuran’a itaat veya Allah’a itaat” denilmeyip ayrıca “Peygambere itaatten” bahsedilmiştir.  Demek ki, Hz. Peygamberin (sav) Kuran’da yazılanlar dışında itaat edilecek emirleri vardır. Aksi halde “Resule itaat” ifadesi anlamsız olurdu. Uyulacak emirler Kuran’da yazılanlardan ibaret olsaydı sadece “Kuran’a ya da Allah’a itaat” ifadesi ve peşine “Peygamberi örnek alın” tabiri kullanılırdı. Ancak böyle bir durum söz konusu değildir.  (Rasule uyun, emri ile ilgili açıklamada da bu konuya değinilmişti) Bu durumda ‘Hz. Peygamberin (sav) itaat edilecek emirleri nerededir?’ sorusunun cevabı elbette hadis-i şerifleridir.
      
Bu noktada hadis inkârcılarının reddiyesi şudur:

        “Resul’e itaat, Allah’a itaattir. Bu ayetten kasıt, Resul’ün getirdiği Kuran’a itaat etmektir ve ayette sadece Kuran’da yazılanlara itaat kastedilir. Kuran dışında Peygamberin bir emri olduğu ve ona itaat edilmesi gerektiği kastedilmez.”

        Resul’e İtaat, Sadece Resul’ün Getirdiği Kuran’a mı İtaattir?

       Bir üst paragrafta cevabı verilse de bu iddiayı biraz daha genişleterek ve bir ayet üzerinden örnekle çürütebiliriz:

       Ayette; “Kim Allah’a (Kuran’a) itaat ederse Resule itaat etmiş olur.” diye bir ifade bulunmamaktadır. “Kim Resule itaat ederse Allah’a itaat etmiş olur” denilmektedir. Arasındaki fark ise büyüktür: 1. ifadeden yani “Kim Allah’a itaat ederse Resule itaat etmiş olur” ifadesinden, “Kuran’da yazana itaat edersen Resule itaat etmişsin demektir. Arasında fark yoktur. Çünkü, Resul sadece Kuran’da var olanı emreder. ” anlamı çıkar. 2. anlam yani “Resule itaat eden Allah’a itaat etmiş olur” ifadesinden “Resulün verdiklerine itaat edersen aynı zamanda Allah’a da itaat etmiş olursun. Demek ki, Resul ayrıca bir emir verince buna itaat, Alllah’a itaat gibi karşı konulmaması gereken bir emirdir.” anlamı çıkmaktadır.

        Bunun aynı şeyler olmadığını gösterelim;

       Nur Suresi’nin 56. Ayetinde şöyle buyrulmaktadır:

       “Namazı kılın, zekatı verin “VE” Resul’e itaat edin. Umulur ki merhamet olunursunuz.”

       Burada önce namaz ve zekatın emir buyrulduğunu görüyoruz. Yani, Müslümanlar namaz ve zekatla mükellefler. Bu emirler(namaz, zekat) Kuran’da geçmektedir ve bu emirleri yerine getirmek “Kuran’a itaattir”. Bu durumda Peygambere(sav) itaatin “ayrıca” vurgulanması ne anlama gelmektedir?

       Dolayısıyla, eğer Peygambere(sav) itaat, sadece Kuran’da gördüğümüz emir ve yasaklara itaatten ibaret olsaydı, namaz ve zekat emirleri “yanında” Peygambere(sav) itaatin de “ayrıca” vurgulanmasında hiçbir mana olmazdı. Ya da ayetin şu şekilde olması gerekirdi;

       “(Kuranda yazanları size söyleyen) Resule itaat edin ve namaz kılın, zekat verin.”

       Yani “namaz, zekat ve itaat” sıralamasında değil, “itaat ve namaz, zekat” sıralamasında olması gerekirdi ancak böyle bir durum söz konusu değildir. Allah ise manasız bir şey yapmaz, abes söz söylemekten münezzehtir.

       Sonuç olarak, bu iddialar hiçbir ilme vakıf olmayanların iddialarıdır ve zaten şimdi olduğu gibi her daim çürütülmeye mahkumdur.

--- Kitap ve Hikmeti Öğreten Peygamber

• And olsun ki Allah, inananlara, ayetlerini okuyan, onları arıtan, onlara kitap ve hikmeti öğreten, kendilerinden bir peygamber göndermekle iyilikte bulunmuştur. Halbuki onlar, önceleri apaçık sapıklıkta idiler. (Ali İmran Suresi, 164)

• Nitekim, kendi içinizden size âyetlerimi okuyan, sizi (kötü inanç, fikir, söz ve fiillerden) arındıran, size Kitap ve hikmeti ve bilmediklerinizi öğreten bir peygamber gönderdik. (Bakara Suresi, 151)

       Bu ayetlerde özellikle “kitap” ifadesi, hikmetten farklı bir kaynak olarak Kuran’ da geçer. Bu ise hadis-i şeriflere direkt işarettir. Ayete göre Hz.Peygamberin (sav) öğrettiği 2 şey vardır. 1. Kitap, 2. Hikmet. “Kitab”ın Kuran olduğu açık ve nettir. Peki öğretilen “Hikmet” nedir ve öğretilen bu şeyler nerededir? Hz.Muhammed (sav) Kuran dışında bir şey öğretmediyse ayetin sadece “Kitap öğreten peygamber” olarak inmesi gerekirdi ancak Kuran dışında öğretilen hikmet adı verilen başka meseleler de vardır, bunlar sünnettir ve bu durum hadis-i şeriflerin varlığını zorunlu kılmaktadır. Hadis inkârcıları ‘Hikmet’in kelime anlamını bilgelik gibi her ne anlamda yorumlarsa yorumlasın değişen bir şey olmayacaktır. Ayetteki ‘ve’ bağlacı öğretilen 2. bir kaynağın göstergesidir.

       Modernistler, sünneti ispatlayan 'hikmet' deliline ilimden yoksun cevaplarla karşı çıkarlar. Mesela denilir ki; 'Kuran'da, "İşte bunlar, Rabbinin sana vahiy ettiği hikmetlerdir.(17:39)" ayetinde Kuran için de hikmet kelimesi kullanılmıştır.' derler.

       Zaten, ehli sünnet hikmetin sadece Kuran anlamına geldiğini iddia etmez. Hikmetin 'İşleri en doğru ve en uygun biçimde yapmak, Eşyanın hakikatinden bahseden ilim, Eşyada gizli ilâhî sırlar ve gayeler, Faydalı ilim, İnsandaki akıl kuvvesinin istikamet üzere ve aşırılıklardan uzak olma mertebesi' gibi anlamları vardır. Dolayısıyla ayetler 'eşyanın hakikatinden bahseden faydalı ilimlerdir, hikmetlerdir, hikmetli sözlerdir.' Ancak, ayetlere de hikmet denilmesi, Hz. Peygamber'in insanlara sadece ayet öğrettiğine hiç bir şekilde delil ve izah olamaz. Bir ayette Allah şöyle buyurmuştur:

“Evlerinizde Allah’ın ayetlerinden ve hikmetten okunanları hatırlayın. Kuşkusuz, Allah Latiftir, Haberdar’dır.” (Ahzab Suresi, 34)

       Ayette geçen evlerde okunan Kuran ayetleri ve hikmet arasına 've' bağlacı konulması Hz. Peygamberin öğrettiği hadislerin, hükümlerin, sünnettin varlığının delilidir. Önceki ayet ile beraber bu ayette, peygamber eşlerine hitap edilmesi, Hz. Peygamberin müminlere öğrettiği ayetlerin haricinde ilimlerin var olduğunun delilidir.

--- O Resul Güzel Şeyleri Helal, Çirkin Şeyleri Haram Kılar

• Ve Musa kavminden yetmiş kişi seçti. Şöyle dua etti: ‘O Resul, onlara, uygun olanı emreder ve fenalıktan men eder, temiz şeyleri helal, çirkin şeyleri haram kılar, onların ağır yüklerini indirir, zor tekliflerini hafifletir. Bu peygambere inanan, hürmet eden, yardım eden, onunla gönderilen nura uyanlar yok mu? İşte onlar saadete erenlerdir.' dedi. (Araf Suresi, 157)

       Allah Hz.Musa’nın (as) yaptığı bir duayı övmektedir. Ayette ise, Resullerin özellikleri sayılırken “uygun olanı emreden, olmayandan men eden; temiz şeyleri helal, çirkin şeyleri haram kılan” ifadesi, Resullerin de haram helal hükmü koyabileceğini göstermektedir. Ayetlerde, “Tek hüküm sahibi Allah’tır” buyurulması bu ayete ters değildir. Çünkü, tek hüküm sahibi olan Allah, Peygamberine de hüküm koyabilme yetkisi vermiştir. Bu verilen yetki de Allah tarafından verilmiş bir hükümdür. Allah dileseydi bu yetkiyi de vermeyebilirdi. Çünkü, tek hüküm sahibi Allah’tır, O hükmüne kimseyi ortak etmez.

       Öyleyse ayete göre Hz.Peygamber(sav) de helal haram koyma yetkisine sahiptir.

• Muhammed Allah’ın Resul’üdür. (Ahzap Suresi, 40; Fetih Suresi, 29)

       Buna karşılık refomistler, Peygamber(sav) sadece  “Kuran’da var olan haramları haram kılabilir, Kuran’da haram kılınmayan bir şeyi haram kılamaz” gibi son derece ironik bir ifade kullanır. Bu ifadeye cevap “Resule itaat” bahsinde zaten verilmiştir ve aynı cevapla paralellik gösterir. Ayrıca, Hz.Peygamber(sav)  «Kuran’da var olan haramları haram kılacak, olmayanları kılamayacaksa»,  Kuran’da var olan haramları tekrar niye haram kılma gereği duyulsun, zaten Kuran’da yazmaktadır. Yani bu, şunu iddia etmek demektir ki; Allah “Ey Rasulüm ben şarabı haram kıldım, şimdi bir de sen haram kıl” gibi bir karşı çıkıştır ki hiçbir mantıksal temeli yoktur. Allah bir meseleyi haram kıldığında Peygamberinin de haram kılmasına ihtiyaç var mıdır? Haşa, Allah'ın haram kılışı yetmiyor mu ki aynı mesele tekrar edilsin! Modernistlerin ifade ettiği anlam hak olsa idi, bu mesele sadece tebliğe indirgenen bir mesele olurdu ki, her müslüman Allah'ın Kuran'da haram kıldığını 'Bu haramdır' diye insanlara tebliğ etmektedir. Mesele eğer bundan ibaretse ayetin 'Allah'ın Resulünün ve müminlerin haram kıldığını haram saymayan...' şeklinde olması gerekirdi.

       Hz. Peygamberin hüküm verdiği konulara örnek verecek olursak, Nisa Suresi 23. ayette, nikâhı haram kılınanlar arasında sayılmamasına rağmen (Nisâ, 23) bunlara bir kadınla evliyken onun halası, teyzesi, kızı ve erkek kardeşinin kızı üzerine de nikahlanamayacağını ilave etmiştir. (Buhârî, Nikâh, 27) Kişinin, bu sayılanlarla evlenebilmesi için eşinin vefat etmesi gerekmektedir.

       Yine, Kur'ân'da geçmeyen, katır, merkep, aslan, kaplan, fil, kurt, kirpi,(el-Muvâfakât, IV.23) maymun ve köpek gibi hayvanlarla, kartal, atmaca, şâhin ve doğan gibi yırtıcı kuşların etlerinin haramlığı da hadislerle sabit olmuştur. (Müslim. 34. es-Saydu ve'z-Zebâîh, 3, no:12) Erkeklere altın takmanın ve ipek giymenin haramlığı da yine hadislerle sabittir. Nesep ile haram olanların süt yoluyla da haram olacağı prensibi de bu cümledendir.

       Hiç şüphesiz, Hz. Peygamber'in bu yetkisini Yüce Allah'tan tamamen bağımsız olarak değerlendirmemek gerekir. Elbette O, bu nevi hükümleri Yüce Allah'ın kendisine verdiği yetki ve O'nun kontrolü altında vermektedir. Zaten, Hz. Peygamber, bu hükümleri verirken daima Kur'ân'daki umumî bir prensibe dayanmıştır. Mesela, ehli merkeplerin ve yırtıcı kuşların etinin haram olduğunu belirten Hz. Peygamber'in bu hükmü, "O, size temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar" (Araf, 157) ayetine racidir. Bu bakımdan asıl Şâri' yani kanun koyucu Allah'tır, Resûlü'ne de O'ndan aldığı bu yetkiye dayanarak mecazen "Şâri" sıfatı verilmiştir.

       Demek ki, Peygamberin(sav) de emrettiği uygun şeyler, haram kıldığı hükümler vardır. Peki bunlara biz nereden ulaşacağız, sorusunun cevabı elbette hadis-i şeriflerdendir. Çünkü, Hz.Peygamber Kuran’a ayet ekleyemez.

--- Allah’ın ve Resulünün Haram Kıldığını Haram Saymayan

• Kitap verilenlerden, Allah'a, ahiret gününe inanmayan, Allah'ın ve Resulünün haram kıldığını haram saymayan, hak dinini din edinmeyenlerle, boyunlarını büküp kendi elleriyle cizye verene kadar savaşın. (Tevbe Suresi, 29)

       Allah ayette, müşriklere karşı savaşmayı emretmiş ve bu emrinin içeriğinde müşrikleri tanımlarken kendisinin ve Rasulünün haram kıldığını haram saymayanlar olarak tarif etmiştir. Demek ki, Peygamber(sav) de bir şeyleri haram kılmıştır ki ayet sadece “Allah’ın haram kıldığını” dememiştir. Hz. Peygamberin de haram kıldığı hükümler olmasaydı bu ayetteki ‘Rasulünün’ ifadesi yersiz olurdu. Peygamber Kuran’a ayet koyamayacağına göre, Rasulün haram kıldığı bu şeyler yine hadis-i şeriflerin varlığını zorunlu kılmaktadır.

--- Aralarında Çekiştikleri Şey Hakkında Senin Verdiğin Hüküm

• Artık hayır, Rabbine andolsun ki, aralarında çekiştikleri şey hakkında, seni hakem tayin edip, sonra da senin verdiğin hükümden dolayı “içlerinde bir sıkıntı duymaksızın tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça” iman etmiş olmazlar.(Nisa Suresi, 65)

       Ayete göre insanlar arasında çekişilen ve anlaşmazlığa düşülen konuyla ilgili verilecek hüküm Peygambere havale edilmiştir. Eğer Peygamber Kuran dışına çıkamıyor olsaydı zaten çekiştikleri şeyin cevabı da Kuran’da olacağı için “senin verdiğin hükümden dolayı” değil, “Kuran’da verdiğim hükümden” dolayı denilirdi. Ancak böyle bir ifade söz konusu değildir. Peki, peygamberin verdiği bu hükümler nerededir? Elbetteki hadis-i şerifler aracılığıyla bu hükümlere ulaşılır.

--- Anlaşmazlığa Düşerseniz Allah ve Resulüne Götürün

• Ey İnananlar! Allah'a itaat edin, Peygambere ve sizden buyruk sahibi olanlara itaat edin.  Eğer Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz onu Allah ve Resulüne götürün. Bu daha iyidir ve sonuç bakımından daha güzeldir. (Nisa Suresi, 59)

       Ayette anlaşmazlığa düşülme durumunda başvurulacak kaynak olarak sadece Allah veya Kuran zikredilmemiş, hükmü sadece Kuran’da arayın denmemiş, Resulün (sav) sünnetti de eklenmiştir. Bu da, Peygamberin hüküm verme yetkisine sahip olduğunun ve Kuran’da zikredilmemiş meselelerin zuhur ettiğine ve bu meselelerle ilgili hükümlerin verildiğine delildir.

--- Allah ve Resulü Bir Şeye Hükmettiği Zaman
   

• Allah ve Resulü bir şeye hükmettiği zaman, inanan erkek ve kadına artık işlerinde başka yolu seçmek yaraşmaz. Allah'a ve Peygamber'e baş kaldıran şüphesiz apaçık bir şekilde sapmış olur. (Ahzap Suresi, 36)

       Ayette yine Allah Peygambere de hükmetme yetkisi verdiğini göstermektedir. Ayetlerde “Allah ve Resul” diye bahsedilen bu birlik Kuran ve sünnettin oluşturduğu İslam’ın birliğidir.

     
--- Peygamberin Verdiğini Alın, Yasakladığından Sakının

• Allah'ın, (fethedilen) ülkeler halkından Peygamberine verdiği ganimetler, Allah, Peygamber, yakınları, yetimler, yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Böylece o mallar, içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmaz. Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir. (Haşr Suresi, 7)

       Bu ayet hadis-i şeriflerin varlığının delilidir ancak hadis karşıtları bu ayetin sadece ganimetlere yönelik söylenmiş bir ifade olduğunu belirtmektedir. Halbuki, ayetin içinde geçen آتَاكُمُ وَمَا “neyi verirse” ve نَهَاكُمْ وَمَا “neyi yasaklarsa” ifadeleri umumu, yani geneli belirtir. Peygamberin size verdiği her şeyi alın, yasakladığı her şeyden de sakının demektir. İfade, doğrudan Peygambere havale edilmiş konuların varlığını ve ganimet meselesinden yola çıkarak genel hakkında hüküm verildiğini gösterir. Ayetin ganimetler üzerine inip daha sonra böyle bir sonuç cümlesiyle kapatılması üzerine sadece ganimetlerden bahsedildiğini iddia etmek doğru değildir. Çünkü, “verilecek şey” sadece ganimetler olmuş olsaydı ayette “neyi verirse alın” diye değil “ne kadar verirse alın” şeklinde ifade edilirdi. Elbette Allah’ın ilahi kelamı, kusurlardan münezzehtir.

--- İçlerine İşleyecek Hadisler Söyle

• Allah onların kalplerindeki kötü duyguları iyi bilir. Onlara aldırış etme, öğüt ver, kendileri hakkında içlerine işleyecek etkili sözler/hadisler söyle onlara. (Nisa Suresi, 63)

       Ayette, müşriklere sadece “Kuran’dan ayetler söyle” denmemiş, bu anlama çıkacak bir belirti  de ifade edilmemiştir. Söyleyenecek sözler (hadisler) peygambere havale edilmiştir. Ayete göre Peygamber müşriklere içlerine işleyecek etkili sözler söyleyecektir. İslam’ın evrenselliği gereği Hz. Peygamberin tebliğ metodlarının kendisinden sonraki nesillere de ulaşması gerekmektedir. Bunlar da ‘Hz. Peygamber Kuran ayetleri dışında bir beyanda bulunmadı’ diyenlerin iddialarını çürütmektedir.

       Bu ve benzeri pek çok ayet, hadis-i şeriflerin dinin kaynağı olduğuna ve Hz.Muhammed’in(sav) Kuran’ın açıklamasını yapıp hükümler verdiğine delildir.

Yorum Gönder

0 Yorumlar